22 Ocak 2012 Pazar

Size duymak istediğinizi söylemeyenin adı dost değil.

Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı? "Bana istediğim oyuncağı alanı".
Bunu sesli dile getirmedik belki hiç. Kafamızı omuzlarımız arasına gömüp yere bakarak "ikisini de" dedik ama içimizden geçen buydu hep. Sonra büyüdük, oyuncakların çeşidi arttı.

Önce yüksek not veren hoca en sevdiğimiz öğretmenimiz oldu, sonra bizi doğum gününe çağıran en yakın arkadaşımız. Üzdük, üzüldük; en kötüsü kabullenemedik. Zaten hep hayran kalmışımdır şu yalan mekanizmamıza. Git gide o kadar iyi bir hal alıyoruz ki yalan söyleme konusunda, önce kendimiz inanıyor sonra inandırıyoruz. Herkes bizim gibi düşünsün istiyoruz.

"Değil mi?"ler bizi getirdiği olduğumuz yere. Soru hep aynıydı, tüm iş cevap verene kaldı.Kimi zaman gerçeklere karşı duracak cesareti bulduk kendimizde ama bulamadığımız anlar? Orada cesareti hep karşıdan bekledik. Saatlerce geçen hararetli sohbetlerin ya da kısa cümlelerin ardına eklenen "değil mi?" sorusuna hep duymak istediğimiz cevabı bekledik. Duymayı umduğumuzu dile döken dost oldu, dökmeyen kıskanç.

Hayatımızın kontrolü hep bizde oldu. Neye, nasıl mutlu olacağız; hatta ne için ne zaman üzüleceğiz?

Sürprizleri hepimiz sevdik.Ama allı pullu hediye olanlarını. Sürpriz kutlamalar, partiler... Beklenmedik şeyler heyecan getirir dedik ama biz her şeyin beklediğimiz gibi olmasını istedik.

Biz umduğumuzu bulmayı seçtik. Adını sürpriz koyduk.

Mine YAĞIZ | 23.02.12  02:44 Kocaeli

1 yorum: