29 Kasım 2011 Salı

Unutmak İsterseniz Bal Gibi Unutursunuz

Hala sizinle olmayan birini sevebilir misiniz? Teknik olarak hayır, ama hepimiz seviyoruz değil mi? Öyle sanıyoruz ya da. Sevgi sonrası dediğimiz bu dönemde hissettiğimiz şey sevginin özleme dönüşüdür. Ama biz "yıllar geçse de üstünden..." hala seviyoruz sanarız. O kişi bizim hala sırdaşımız,derttaşımız sanar sever de sever, sevdikçe özler, özledikçe üzülürüz."Özlemek"  işte doğru kelime.

Bir insanı neden severiz? Gülüşünü, sesini, yüzünü,esprilerini, konuşmasını - bazen konuşmamasını - ama bir şekilde bizimleyken yaptıklarımızı severiz. "Sevgi anlaşmak değildir" ama nedensiz de sevilmez işte! Bir kişiyi, bir şeyi can sıkıntısından mı severiz? O kazanmıştır sevgimizi bir şekilde.Savaşmıştır belki, ama hakedip almıştır onu bizden.

Terk etmek ağırlıkları atmaktır üzerinden. Kalbinde taşıdığın sıcaklık, sırtındaki kambura dönüştüğü an artık ondan kurtulmak istersin. Çünkü seni yıpratır, sen yıprandıkça karşındakini yıpratır. Kurtulunmalıdır artık ve sevdiğiniz kişi ile artık yollar ayrıldığında yükler atılır. Bazen ilk o atar yükünü gider. Siz yerinizde kalsanız da o uzaklaşır çünkü hafiftir artık.Rüzgar onu daha kolay savurup kendi yoluna çekebilir, siz hislerinizle kalırsınız olduğunuz yerde.Bu sefer kalbinizdekiler suya atılmış bir sünger gibi emdikçe ağırlaşmaya başlar. Kökünden koparıldıktan sonra siz bir vazonun içinde suya koysanız da en fazla solmasını geciktirebileceğiniz çiçekler gibi mutlak sona doğru gider. Ama daha yavaş, daha zor, daha sancılı. En sonunda bir gün o da kambura dönüşür. Siz o süre içindeki öylesine inkar edersiniz ki. O kambur sizi ayakta bile duramayacak hale getirene kadar asla kelimelere dökülmemiş bir anlaşmaya verdiğiniz, görünmez bir bağlılık yemini ile onu taşımaya devam edersiniz. Kendinize gereksiz bir sadakat gösterisi yaparsınız sanki. Neyi kanıtlamaya çalışıyoruz ki sanki. Hepsi birer bahane. Zamanımızı dolduruyoruz biz. Daha iyisini bulana dek her zaman öncekinin yasını tutuyoruz ve ilginç bir cahil bilmişliği ile "daha iyisi olmayacak" naraları atarak. Tıpkı ondan önceki, ondan öncekinden öncekinde dibe vurup vurup içten içe geleceğin getireceklerini beklerken.

Ne dibe vuruşu kabulleniyoruz, ne iyi hissediyor olmayı. Ne biçim bir vicdan - gurur mekanizmamız var ben hala çözemedim. Ne dibe vurduğumuzu, çok üzüldüğümüzü gösterecek kadar gurursuzuz, ne de yepyeni bir sayfa açma düşüncesinin safında bayrak tutabiliyoruz. Çünkü öylesi bir durumda da taş kalplilikle suçlanırız. "Nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranıyor? Hiç sevmemiş demek." Çok umrumuzda çünkü başkasının ne düşündüğü. Ah o 'izleniyor olma' duygusu.

Bizi üzenlere bile sorumlu hissediyoruz kendimizi. Nasıl bir vicdan mekanizmamız var? Bize vuran, bizi kıran geçirene önce kızıyor, geri geldiğinde kıyamıyor eriyip gidiyoruz. Zaman her şeyi affedermiş. Zaman affediyor ama siz? Zaman yarayı iyileştirebilir. Kanı durdurup kabuk bağlatabilir. Ama yaranın açıldığı günkü acıyı nasıl unutursunuz? Unutmak isterseniz bal gibi unutursunuz.

"Eski sevgililer eski giysiler gibidir.Arada dener, hala üzerimize olduğunu görünce mutlu oluruz ama bu onu tekrar giyeceğimiz anlamına gelmez" -Blair Waldorf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder